Geleceğe Yürüyen Türkiye’nin Yeni Dünya Düzeninde Diplomasi, Teknoloji ve Dış Politika Yolculuğu
TÜGVA ORDU GELİŞİM AKADEMİSİ
YAZAR:
AD SOYAD : BETÜL SERRA AKSEL
Özet
Tügva Ordu tarafından düzenlenen Gelişim Akademisi programının beş haftalık eğitimi
boyunca sırasıyla Kültürel Diplomasi, Yerli ve Milli Teknoloji, Dış Politika, İslamofobi ve
Dijitalizm konularında alanında uzman kişiler tarafından eğitimler gerçekleştirildi. Program
sonunda katılımcılardan konulara ilişkin genel bir değerlendirme yazısı yazmaları istenmiştir.
Aşağıda bireysel ve özgün olarak konu değerlendirmem bulunmaktadır.
Kültürel Diplomasi
Türkiye Cumhuriyeti Devleti diğer devletlerle olan ilişkisini her zaman yapıcı, çözümden
yana, barışçıl ve kazan kazan usulü üzerine kurmuş bir devlettir. Diplomasi halinde olduğu
tüm devletlerin ülke bütünlüğüne saygı duyan ve tüm mazlum coğrafyalara yardım eli uzatan
bir ülke konumundadır. TİKA, YTB, Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarla
kültürel diplomasisini başarıyla yürütmektedir.
Ülkemiz, bölgesinde kendi haklarına sahip çıkıp korumaya çalışan ve ümmet coğrafyası
anlayışı ile Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını ve haklarını emperyalist güçlerin
hegemonyasına karşı müdafaa eden bir ülkedir. Libya bunun en açık örneklerinden biri.
Ülkemiz, Libya’nın ikinci bir Suriye olmaması için elinden gelen gayreti göstererek bölgeye
askerini göndermiş ve darbeci Hafter’e karşı meşru hükümeti açıktan destekleyerek tüm
dünyaya ve bölgedeki emperyal güçlere demokrasi dersi vermiştir. Ayrıca iki ülke de Doğu
Akdeniz kıyısında bulunduğundan buradan çıkabilecek enerji kaynağını aramak ve sondajını
yapmak için uluslararası hukuka uygun olarak kendi araştırma sahalarını “Deniz Yetki
Anlaşması” ile koruyup, Yunanistan ve Mısır ’ın bu sahayı işgal etmesinin önüne
geçmişlerdir. Türkiye, Karadeniz’de olduğu gibi Doğu Akdeniz ’de de kendi hak ve
çıkarlarını korumaya devam etmektedir. Akdeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin burada arama
faaliyetlerini yaptığını düşünürsek ülkemiz , Doğu Akdeniz ’e en uzun kıyısı olan ülke olarak
doğal hakkını kullanmaktadır.
Doğu Akdeniz’de yaşanan bu “enerji savaşları” nda coğrafi konumu itibariyle stratejik
öneme sahip Kıbrıs ’a da değinilmek gerekir. 1974 Harekatı ’nda nasıl ki ülkemiz, Kıbrıs
‘taki soydaşlarını kendi kaderine terk etmediyse şimdi de K.K.T.C Cumhurbaşkanı Ersin
Tatar ‘la ve Kıbrıs halkının yanında yer almaya devam edecektir. Nitekim bunu adada askeri
üs bulundurarak, boru hatlarıyla içilebilir su imkanı sağlayarak ve Rum tarafının haksız
söylemlerine karşı durarak göstermektedir.
Değinilmesi gereken bir konu Türkiye’nin törerle mücadelesi yurtiçi ve yurtdışında
kararlılıkla sürmekteyken ABD ‘nin ve Batılı devletlerin terör örgütlerine her türlü askeri ve
mali desteği sağlayıp “müttefik” gördükleri ülkemizi yalnız bıraktıklarıdır. Belçika, Almanya,
Fransa gibi ülkelerde terör örgütlerinin açıkça miting yaptıklarını ve meşru kabul edildiklerini
görmekteyiz. ABD ise DAEŞ’ le mücadelede Türkiye’yi desteklerken PKK ve onun Suriye
kolu YPG ’yi terör örgütü olarak kabul etmemekte. Kuzey Suriye’deki örgütlere
kamyonlarla yaptıkları askeri malzeme desteğini tüm dünyanın gözü önünde
gerçekleştirmekteler. Geçen hafta Brüksel ’de gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi ’nde
Cumhurbaşkanımız tarafından Sayın Biden ‘a bu konuda müttefiklerimizden beklediğimiz
tam desteği göremediğimiz ifade edilmiş ve FETÖ elebaşının iadesi konusundaki
kararlılığımız belirtilmiştir.
Ülkemizin yürüttüğü bu zorlu mücadelelerin yanı sıra Türkiye’yi ve Türk İslam dünyasını
mutlu eden bir gelişme yaşandı. 1992 ’den beri Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini
işgal etmiş olan Ermenistan, kırk dört gün süren 2. Dağlık Karabağ Savaşı ’nı kaybederek
Şuşa, Laçın, Zengilan, Kelbecer ve Ağdam gibi topraklardan çekilmek zorunda kaldı. Bu
mücadelede Dışişleri Bakanımız Sn. Mevlüt Çavuşoğlu beş kez Azerbaycan’a giderek
Türkiye ’nin diplomatik olarak kardeş ülkemizin yanında olduğunu gösterirken, Baykar
firmasının ürettiği İha ve Sihalar da Azerbaycan ’a askeri hava desteği sağlamıştır. Zaferin
ardından Cumhurbaşkanımız Azerbaycan ‘ın başkenti Bakü ‘ye ziyarette bulunmuş ve
geçtiğimiz hafta 15 Haziran Azerbaycan Milli Kurtuluş Günü ’nde bölgeye ikinci resmi
ziyaretini ilim ve medeniyet kenti Şuşa ‘ya yaparak ,azad olunan bu topraklara resmi ziyaret
gerçekleştiren ilk Türk lider olmuştur. Yapılan ziyarette sözleşme imzalanarak bazı kararlar
alınmıştır. Buna göre iki ülkeden biri saldırıya uğradığında diğeri yardıma gelecek, Türkiye
Şuşa ’da Başkonsolosluk açacak ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin artırılacak. Ayrıca
belirtmeliyiz ki Iğdır ilimizin karşısında yer alan Nahcıvan Özerk Bölgesi ‘nde açılacak
“Zengezor Koridoru” da iki ülke arasındaki kara bağlantısını oluşturarak seyahatler karadan
rahatça gerçekleştirilebilcek.
Yerli ve Milli Teknoloji
Ülkemiz bu konuda son on yılda büyük bir atılım gerçekleştirerek, başta savunma sanayi
olmak üzere bu alandaki ihtiyacımızı karşılayacak kara, deniz ve hava savunma sistemlerini
olabildiğince yerli ve milli doğrultuda üreterek yurtiçi ve yurtdışındaki operasyonlarda
başarıyla kullanmaktadır. Yapılan bu başarılı projeler kısa sürede sahada kendini ispat ederek
diğer ülkelerin Türkiye ’den savunma sistemleri sipariş etmesine yol açmıştır. Nitekim
Polonya, Pakistan ve Endonezya sipariş veren ülkeler arasındadır. Geçmişte Türkiye’ye
yapılan silah ambargoları bizi bu alanda kendi üretimimizi gerçekleştirmeye mecbur
kılmıştır. Savunma Sanayi alanında Tübitak, Aselsan, Havelsan gibi kamu kurumlarının yanı
sıra Tusaş, Nurol Makina, Yeteknoloji ve Tümosan gibi özel kurumlar da bu alanda ülkemizi
güçlendirmeye devam etmektedir. Bu alanda ülkemizin geldiği konumu daha iyi
anlayabilmek için bazı örnekler verelim. Elektromanyetik silah sistemlerinde ABD ve Çin
ile birlikte en önemli üretici ülkeyiz. Ana muharebe tankları, amfibik özelliğe sahip kara
araçları, lazer silah sistemleri, fırkateyn ve siha inişine uygun uçak gemisi, destroyerler ve
düşük çözünürlüğe sahip ihalar üreterek karşı tarafın radarına fark edilmeden girip
operasyonlarımızı başarıyla gerçekleştiren araçlar üretmekteyiz. Kaldi ki Baykar firmasına ait
iha ve sihalar Karabağ Savaşı ’nda Ermeni tarafına bir hayli zarar vermiş ve firma sahibi
Selçuk Bayraktar, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev tarafından devlet nişanına
layık görülerek ödüllendirilmiştir. Ülkemizde ihaların başka sektörlerde de kullanılarak
hayatı kolaylaştırdığını görmekteyiz. Örneğin, aşı ve hafif ilaçların taşınmasında, arama
kurtarma faaliyetlerinde, zor bölgelere kan ulaştırılmasında, orman yangınlarıyla mücadelede
ve hafif kargo taşımacılığında kullanılmatadır. Bunun yanı sıra ülkemiz, pandemi sürecinde
Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Mustafa Varank ’ın başkanlığında yerli solunum cihazı
üreterek entübe hastaların nefes almasını sağlayan bu cihazı insanımızın ve tüm dünyanın
hizmetine gururla sunmuştur. Son olarak 18 Haziran ’da Cumhurbaşkanımızın açıklamasıyla
“Atmaca” adı verilen milli gemisavar füzemizin son atış testinden başarıyla geçtiği
duyrulmuştur.
Teknoloji konusunda ülkemizin dış ticaret açığı verdiği en önemli sektörlerden biri
elektronik haberleşme aletleridir. Telefon satışlarında özellikle Apple, Samsung, Huawei gibi
yabancı markalı telefonlar rağbet görmekte. Ülkemiz bu alandaki eksikliği kapatabilmek için
Türk firması Vestel tarafından yerli akıllı cep telefonu üretmiştir. Aynı şekilde Türkiye,
Karadeniz ve Doğu Akdeniz ’de gerçekleştireceği doğalgaz arama faaliyetleri için ilk yerli ve
milli sismik araştırma gemimiz “Fatih” i ve ilk yerli sondaj gemisi “Oruç Reis” i yaparak bu
konudaki dışa bağımlılığı büyük ölçüde azaltıp uluslararası sularda “ ben de varım ” demiştir.
Değinmek istediğim diğer bir konu yerli aşı çalışmalarımızdır. Almanya (Biontech), Çin (
Sinovac) ve İngiltere (Johnson& Johnson – Oxford) aşılarının ardından Türkiye’de kendi
aşısını üretebilecek bilgi ve teknolojiye sahip bir ülkedir. Cumhurbaşkanımızın önerisi ve
Sağlık Bakanımızın onayıyla yerli aşımızın adı “Türkovac” olmuştur. Son olarak Türkiye ‘nin
uzay alanında da önemli atılımlar gerçekleştirdiğini belirtmek isterim. Örneğin ilk yerli ve
milli haberleşme uydumuz TÜRKSAT uzaya başarıyla gönderildi ve bu sene
Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan Milli Uzay Programı kapsamında uzaya bir Türk
vatandaşının gönderileceği açıklandı.
Dış Politika
Tarih boyunca olduğu gibi bugün de güçlü devletler sadece kendi çıkarları için zayıf olan
ülkeler üzerinde baskı ve hakimiyet kurarak onları kontrol etmeye çalışmakta. Küresel dünya
siyasetine baktığımızda bunun pek çok örneğini görmekteyiz. Mesela Rusya’nın tarihte
olduğu gibi bugün de sıcak denizlere inmek için kullandığı Karadeniz ’de tam kontrol
sağlayabilmesi ve zengin doğalgaz yataklarına sahip olabilmek için Ukrayna ile sıcak
çatışmaya girmesi ve onun NATO ’ya dahil edilmesini engellemesi örnek olarak verilebilir.
Yine Çin ’in batıya açılan kapısı olan ve zengin yer altı kaynaklarına sahip Doğu Türkistan ’ı
yıllardır zulme maruz bırakması, İsrail ’in Filistinlilerin üzerine bomba yağdırması örnek
olarak verilebilir. Dünyada yaşanan adaletsizlikler karşısında ülkemiz hiçbir ayrım
yapmadan haklı mücadelesinde Ukrayna, D.Türkistan ve Filistin gibi ülkelerin yanında yer
almış ve almaya da devam etmektedir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da
dünyanın kaderinin Abd, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa gibi BM ‘nin beş daimi ülkesi olan
ve veto hakkına sahip bu emperyal devletlerin insafına bırakılamayacağına dikkat
çekmektedir.
Dış politikada bahsetmek istediğim bir diğer konu da Türkiye ’nin iç ve dış politikasında
önemli bir yer tutan terörle mücadele konusudur. Ülkemiz bu sorunla elli yıldır mücadele
etmekte. Türkiye ’nin güvenliğini doğrudan tehdit eden ve güney sınırlarımızda
oluşturulmak istenen terör koridoruna karşı Fırat Kalkanı, Barış Pınarı, Pençe Kartal Harekatı
gibi operasyonlarla Kuzey Irak ve Suriye ’deki DAEŞ, DHKP-C VE YPG gibi örgütlerle
mücadelesine devam etmekte. Son yıllarda yapılan kara ve hava operasyonlarıyla mağara ve
yer altı sığınakları çökertilirken, örgütün kırmızı bültenle aranan kilit isimleri de MİT ile
düzenlenen ortak operasyonlarla ele geçirildiklerini haberlerden takip etmekteyiz. Örgütün
finans kaynağı olan kokain ve esrar ticaretine de büyük darbe vurulmakta. Özellikle
güneydoğuda gençlerimizi dağa kaçırıp örgüte katmaya çalışan PKK, devletimizin ikna
çabalarıyla da kendi içinde çözülme yaşayarak sayı kaybetmektedir. Her bir ayrılış
“Diyarbakır Anneleri” ne umut ve mutluluk olmakta. Bu konuda azim ve karalılığıyla
Mehmetçiğimizin her daim yanında yer alan ve örgütlere büyük zayiat verdiren Sayın İçişleri
Bakanımız Süleyman Soylu ’ya, Genel Kurmay Başkanımız Yaşar Güler ’e, Kara Kuvvetleri
Komutanımız Ümit Dündar ’a ve Milli Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar ’a teşekkürü
borç bilirim.
Dış Politikada ABD ile yaşadığımız sorunlardan biri FETÖ ile mücadele konusudur. 2016
‘da yaşanan darbe girişimi sonrasında Adalet Bakanımız Sayın Abdülhamit Gül ’ ün
başkanlığında ABD ’nin ilgili makamlarına bu yapılanmanın bir terör örgütü olduğunu ispat
etmek için çok sayıda belgenin gönderilmesine rağmen örgüt ele başı halen korunmaktadır.
Bazı Avrupa ülkelerine kaçan firariler de yine iade edilmemiştir. ABD ’de yaşayan bazı örgüt
mensupları normal şekilde hayatlarını sürdürmekte hatta Youtube ’dan canlı yayınlar bile
yapmaktalar. Ayrıca ülkemiz bu örgüte karşı okullarının bulunduğu ülkeleri uyararak bunların
kapatılmasını sağlamakta. Kapatılan okullar Türkiye adına Maarif Vakfı tarafından
devralınıyor.
Türkiye dış politikada daha aktif olabilmek için birçok ülkeye konsolosluk ve
başkonsolosluk düzeyinde temsilcilikler açmaktadır. ABD ,Çin, Fransa, Birleşik Arap
Emirlikleri ve Rusya gibi ülkelerin aksine ülkemiz ; Somali , Kosova , Kıbrıs , Lübnan , Katar
ve Afganistan gibi askeri üslere sahip olduğu ülkelerde güven ve istikrar oluşturmaktadır.
İslamofobi
“ İslam korkusu “olarak çevrilen bu kelime kanaatimce “ İslam düşmanlığı ” olarak ifade
edilse daha doğru bir tanımda olacaktır. Çünkü tarih boyunca İslam dışı toplumların (ki
özellikle de Batının) İslam ’a karşı yaptığı saldırılar düşmanca niteliktedir. Nitekim yapılan
Haçlı Seferleri, Osmanlı ’ya karşı yapılan saldırılar, Türk Kurtuluş Savaşı, Almanya ’da NSU
adı verilen Nazi taraftarlarınca işlenen “ faili meçhul ” cinayetler, Yeni Zelanda cami saldırısı,
Avrupa ’da ASALA terör örgütünün Türk diplomatlara yaptığı saldırılar, Yunanistan ’ın Türk
müftülere ve göçmenlere olan baskısı, Bulgaristan ’ın asimile politikaları, 29 Mayıs 1993’te
Almanya Solingen ’de aynı aileden beş Türkün hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan
kundaklama olayı ve Hocalı ’da Srebrenitsa’da ve Arakan’da yaşanan katliamlar…Hepsi
İslam düşmanlığının tezahürleridir.
Batı toplumları İslam’a önyargıyla yaklaşıp kendi zihinlerinde oluşturduklarına “ inanmayı
tercih ettiğinden ” medya organlarında yanlış bilgiler vererek İslam ’ı DAEŞ gibi terör
örgütleriyle özdeşleştirerek radikal, şiddet yanlısı, kadınların örtünmeye mahkum edildiği ve
hiçbir söz hakkının bulunmadığı şeklinde gösterip tüm dünyada İslam düşmanlığı
oluşturmaya çalışmakta. Charlie Hebdo karikatürleri de bu anlayışın bir örneğiydi ve maalesef
bu durum çoğu insan tarafından doğrusu araştırılmadığı için gerçek kabul ediliyor. Burada
bizlere düşen TRT World ve Al Jazeera gibi doğru bilgi paylaşan uluslararası medya
organlarına sahip olmak ve gittiğimiz her yerde İslam ’ı en iyi şekilde temsil edip
anlatmaktır. Bunun için ABD ’de ve Avrupa ’da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kurulan
İslam Kültür Merkezleri ‘nde tanıtımlar yapılıp, İngilizce tercümeli Kuran-ı Kerimler
verilmektedir.
Dijitalizm
Her geçen gün dijital dünyanın insan hayatına olan katkısı artmakta. Örneğin e-alışveriş,
dijital bankacılık ve QR kod uygulamaları gibi. Bu işlemler sayesinde kişi evinden çıkmadan
işlemlerini kolayca halledebilmekte.
Önce MSN ile görüntülü konuşma ve mesajlaşmayla başlayan sosyal medya hayatımız daha
sonra Facebook ‘un kurulmasıyla insanların eskiden tanıştığı ya da yeni arkadaş olduğu
kişileri kolayca bulmasını sağladı. Instagram ile fotoğraf çekip paylaşma hayatımızda yeni bir
sosyal tanıtım ve popülarite artırma aracına dönüştü. Twitter ise, güncel çeşitli konuların
konuşulduğu, haberlerin takip edilebildiği, en fazla yorum yapılan konunun trend topic
olduğu soyal medya aracıdır. Whatsup ise şu anda en çok indirilen ve kullanılan mesajlaşma
uygulaması.
Sosyal medyanın kullanımına ilişkin diğer bir husus da özellikle devlet başkanlarının ve
siyasetçilerin konularla ilgili açıklamalarını Twitter üzerinden yapmalarıdır. Bu sayede canlı
yayına çıkmadan ya da basın toplantısına gerek duyulmadan kamuoyuna kolayca bilgi
verebilmekteler. Örnek verecek olursak ABD ’nin eski başkanı Donald Trump, seçim
sonuçlarına ilk tepkisini Twitter üzerinden vermişti. Yine kamuoyunca tanınan bir ismin
Twitter üzerinden attığı bir mesajla kitleleri harekete geçirebildiğine şahit olmaktayız.
Örneğin TESLA’ nın sahibi Elon Musk , attığı bir mesajla Bitcoin gibi sanal paralara olan
yatırımları artırmakta.
Facebook ve Google dünyanın en pahalı firmalarındandır. Bu firmalar milyarlarca insan
tarafında kullanılmakta. Hatırlayalım ki Facebook ’un sahibi Mark Zuckerberg dünyanın en
zengin kişilerinden biri. Ona genç yaşında bu zenginliği bilgisayarından oluşturduğu sanal
dünya sağlamıştır. Ayrıca şu an dünyanın en zengin insanı olan John Bezos ’ da Amazon adlı
alışveriş sitesinin sahibidir ve dünyanın birçok ülkesine sanal ortam üzerinden ürün
pazarlamaktadır.
Dijital dünyanın bize sunduğu faydalı hizmetlerin yanı sıra sosyal medyada bilgi kirliliği de
kolayca oluşabilmekte. Hatta bazı ülkeler yayınladıkları fotoğrafların altına yanlış bilgiler
ekleyerek, ülkemiz aleyhine algı operasyonları yürütüyor. Bilginin kısa sürede yayıldığı bu
çağda mutlaka karşımıza çıkan bilgilerin doğruluğunu araştırmalıyız.